Çatlakta şişme olur mu ?

Tolga

Global Mod
Global Mod
“Çatlakta Şişme Olur mu? — Kırılganlık, Dayanıklılık ve Toplumsal Yansıma Üzerine Bir Sohbet”

Selam dostlar,

Bugün biraz farklı bir konudan söz etmek istiyorum. Başlığı okuyunca belki önce “fiziksel bir şeyden mi bahsediyoruz?” diye düşünebilirsiniz ama inanın bu, hepimizin içinde bir yerlerde yankı bulan bir soru: “Çatlakta şişme olur mu?”

Yani bir yara aldıktan sonra, o kırılganlık büyür mü? Yoksa o çatlağın içinden yeni bir güç, bir farkındalık mı filizlenir?

Bunu sadece bedensel ya da duygusal bir süreç olarak değil; toplumsal, cinsiyet temelli, hatta sosyal adalet bağlamında da düşünelim istiyorum. Çünkü her çatlak, bir sistemin —bireyde ya da toplumda— “artık bu yükü taşıyamıyorum” deyişidir.

Çatlak: Bir Zayıflık mı, Yoksa Başlangıç Noktası mı?

Toplum, çatlaklara genelde iyi gözle bakmaz. Kadının gözyaşını “zayıflık”, erkeğin kırılganlığını “yetersizlik” sayar.

Ama unuturuz ki, her çatlak bir şeyin içeriden büyüdüğünü gösterir.

Bir yumurtanın içten kırılması bir doğumdur; dıştan kırılmasıysa bir son.

Belki de mesele, “çatlamak” değil, çatlakla ne yaptığımızdır.

Oraya bastırdığımız duygular mı şişer, yoksa o boşluktan ışık mı sızar?

Kadınlar genellikle bu çatlakları his ve bağ üzerinden okur: “Ne oldu da bu hale geldik?” der, yarayı dinler, duyguyu tanır.

Erkekler ise çoğu zaman analitik yaklaşır: “Nasıl onarabiliriz?” diye düşünür.

Her iki bakış da değerlidir; biri yarayı hisseder, diğeri iyileştirmenin yolunu çizer.

Ama sorun şu ki, toplum bu iki yaklaşımı birbirinden ayrı tutmayı öğretti.

Oysa tam tersine, empatiyle strateji birleştiğinde iyileşme gerçek olur.

Kadınların Bakışından: Çatlakların Dili

Bir kadının hayatında çatlak, çoğu zaman sessiz bir direnişin izidir.

Toplumsal baskılar, beklentiler, roller…

Kadın “her şeyi yapabilmeli”, “nazik olmalı”, “sabırlı kalmalı” derler.

Ama bu kalıplar arasında sıkışan biri, kendi çatlağını bazen fark bile edemez.

Yine de kadınlar, birbirlerinin çatlaklarını görürler.

Bir arkadaşın “iyiyim” derken sesinin titremesini duyarlar, bir annenin gözündeki yorgunluğu hissederler.

Empati, onların doğasında bir radar gibidir — duygusal mikro çatlakları algılarlar.

Bu yüzden kadınlar, “çatlakta şişme olur mu?” sorusuna kalpten cevap verir:

“Olur. Çünkü bastırılan her şey bir gün şişer. Gözyaşına, sessizliğe, bazen de öfkeye dönüşür.”

Toplumsal olarak bastırılan duygular, bireysel bedenlerde yankılanır.

Kadınların yaşadığı kronik stres, görünmez depresyon, hatta fiziksel ağrılar bile o bastırılmış çatlakların bedensel izdüşümüdür.

Ama o şişme, bazen direnişin habercisidir.

Bir noktada patlar, bir şeyleri değiştirir. Ve işte o an, sistem yeniden düşünmeye mecbur kalır.

Erkeklerin Bakışından: Onarmak, Çözmek, Susturmak

Erkekler için çatlak, genellikle “bir şeylerin yolunda gitmediği” sinyalidir.

Toplum onlara “güçlü ol”, “duygularını gösterme”, “çözüm üret” der.

Bu yüzden bir çatlak gördüklerinde ilk refleks, tamir etmektir.

Ama bazen o tamir çabası, duygunun ifade edilmesine engel olur.

Kadın ağladığında “ağlama, geçecek” diyen bir erkek aslında kötü niyetli değildir; sistem ona “duyguyu çözmek = susturmak” öğretmiştir.

Analitik düşünce, bazen empatiyi gölgeler.

Ama bu erkekler de kırılgandır. Onların çatlakları sessizdir, görünmezdir.

O yüzden toplum erkeklerin çatlaklarını fark etmez; ta ki o şişme öfke, yalnızlık veya kaybolmuşluk olarak ortaya çıkana kadar.

Asıl mesele, erkeklerin de “çatlakta kalmaya” izin verilmesidir.

Çünkü bazen onarmadan önce, sadece orada kalmak gerekir.

O zaman anlayış, şifaya dönüşür.

Toplumsal Cinsiyet ve Çeşitlilik Perspektifinden Çatlaklar

Toplumsal cinsiyet rolleri, çatlaklara yaklaşımı şekillendirir.

Kadın, duygusal yüklerin taşıyıcısı; erkek, rasyonel çözümün üreticisi olarak kodlanmıştır.

Ama çeşitlilik dediğimiz şey, tam da bu ikili yapıyı kırmakla ilgilidir.

Bugün LGBTQ+ bireyler, engelli bireyler, farklı etnik kimliklerden insanlar…

Hepsi toplumsal çatlakların arasında yaşamayı öğreniyor.

Onların varlığı, topluma aynayı tutuyor:

“Bak, sistem her bireyi kapsamayınca çatlıyor.”

Bu çatlakların şişmesi, yani görünür hale gelmesi, aslında adalet arayışının bir belirtisidir.

Çatlak büyüdükçe, toplum “yeniden düşünme”ye zorlanır.

Bir kadının “eşit maaş istiyorum” demesi, bir trans bireyin “görünmek istiyorum” demesi, bir engelli bireyin “erişilebilirlik hakkımdır” demesi…

Hepsi birer “şişme”dir — bastırılmış alanların sonunda kabarması.

Ve her biri, daha adil bir dünyanın filizidir.

Sosyal Adalet Bağlamında: Çatlaklar Güzeldir

Sosyal adalet, çatlakları yok etmeye değil, onlarla yaşamayı öğrenmeye odaklanmalıdır.

Çünkü her toplum, kendi kırılganlıklarıyla güzelleşir.

Kintsugi felsefesini bilirsiniz: Japonlar kırılan seramikleri altınla birleştirir.

Kırıklar gizlenmez; aksine vurgulanır. Çünkü kırık, hikâyenin kanıtıdır.

Toplum da böyle olmalı: çatlaklarını altınla değil, anlayışla doldurmalı.

Farklılıklar, eşitsizlikler, acılar… Bunlar utanç değil, yeniden inşa çağrısıdır.

Kendimize Soralım: Bizim Çatlaklarımız Ne Diyor?

Belki bu noktada kendimize şu soruları sorabiliriz:

- Hangi çatlaklarımızı hâlâ saklıyoruz?

- Hangi duygularımızı bastırdık da şimdi şişip taşmaya başladı?

- Bir başkasının kırılganlığını gördüğümüzde hemen “çözmek” mi istiyoruz, yoksa “anlamak” mı?

- Empatiyle analizi birleştirebilir miyiz?

Bu sorular sadece bireysel değil; toplumsal dönüşümün de kapısını aralıyor.

Çünkü toplum, ancak bireylerin kendi çatlaklarına dürüstçe baktığında iyileşebilir.

Son Söz: Çatlakta Işık da Şişme de Var

Evet, çatlakta şişme olur.

Ama o şişme, sadece acının değil, farkındalığın da kabarmasıdır.

Kadınların empatisiyle, erkeklerin çözümcül aklı birleştiğinde; duygusal zeminle mantıksal yapı birbirini tamamladığında…

Toplum, kendi çatlaklarını altınla değil, anlayışla doldurabilir.

Ve belki o zaman, bir gün birbirimize şöyle diyebiliriz:

“Evet, kırıldık… ama işte o kırık yerden birbirimize ışık olduk.”

Şimdi size soruyorum forumdaşlar,

Sizin hayatınızda hangi çatlak şişti, hangi ışık sızdı oradan?

Paylaşmak ister misiniz?
 
Üst