Okula Gitmek Bize Ne Kazandırır? Bir Yolun, Bir Kalbin ve Bir Hayalin Hikayesi
Forumdaşlar, bu akşam size bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki birçoğumuzun geçmişinden bir parça bulacağı, belki de çocukluğumuzun o unutulmaz kokusunu hatırlatacak bir hikâye… Çünkü “okula gitmek” sadece bir zorunluluk değil; bazen bir hayat dersi, bazen bir umut ışığı, bazen de bir insanın kendini bulduğu yolculuktur.
Köyün Son Evinden Başlayan Yol
Küçük bir Anadolu köyünde, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola çıkan iki çocuk vardı: Ali ve Zehra. Ali, on yaşında; aklı hep bir şeyleri tamir etmekte, hesaplar yapmakta, "nasıl daha hızlı gideriz" gibi pratik sorulara takılmakta. Zehra ise aynı yaşta ama bambaşka bir dünyada yaşar gibi — her sabah gökyüzüne bakar, kuşların yönünü izler, yolda gördüğü her insana gülümser.
Okul köyün öte ucundadır, ama onlar için bu yol sadece “okula giden yol” değildir. Ali için bu yol, sorun çözmenin, kendini kanıtlama arzusunun sembolüdür. Zehra içinse anlam bulmanın, insanlarla bağ kurmanın yoludur.
Bir sabah, kar yolları kapatır. Okul yolu buz gibi, ayakları ıslaktır. Ali öfkeyle, “Keşke okul köyde olsaydı!” der. Zehra ise gülümseyip, “Belki de öğrenmek bazen biraz üşümektir, Ali…” diye cevap verir.
İşte o an, iki farklı dünya aynı yolda yürümeye devam eder.
Ali’nin Stratejisi, Zehra’nın Sezgisi
Ali’nin kafasında hep planlar dönerdi. “Matematikte nasıl daha iyi olabilirim, öğretmen neden tahtaya beni kaldırmıyor, nasıl fark edilirim?” Hep bir çözüm peşindeydi.
Zehra ise duygularla düşünürdü. “Öğretmen bugün yorgundu, Ahmet arkadaşım üzgündü, acaba neden?” diye içinden geçirirdi.
Bir gün öğretmenleri sınıfa bir ödev verdi: “Okula gitmek size ne kazandırır?”
Ali hemen defterini açtı, maddeler sıraladı: Bilgi öğreniriz, meslek sahibi oluruz, para kazanırız, düzenli oluruz…
Zehra kalemini eline aldı, bir süre düşündü. Sonra tek cümle yazdı:
“Okula gitmek, insan olmayı öğrenmektir.”
Ertesi gün öğretmen, Zehra’nın cümlesini sınıfta okudu. Sessizlik oldu. Ali bir an düşündü, “Bu kadar basit cümleyle nasıl bu kadar derin bir şey anlatılır?” diye içinden geçirdi.
O günden sonra Ali, sadece çözüm aramayı değil, anlam aramayı da öğrendi.
Bir Gün Okula Gitmemek...
Bir sabah Zehra gelmedi. Ali ilk kez onun yokluğunu fark ettiğinde, sessizlik sınıfın içine doldu.
Akşam öğrendi ki Zehra’nın babası hastalanmış, birkaç gün okula gelemeyecekmiş. O gece Ali ders çalışmadı. Pencereden dışarı baktı, köyün üstüne çöken kar sessizdi. İçinden geçen tek şey şuydu:
“Okula gitmek sadece kendin için değil, birileri seni beklediği için de önemliymiş.”
Ertesi sabah Ali Zehra’nın evine gitti. “Dersleri kaçırma diye notları getirdim,” dedi. Zehra’nın gözleri doldu. “Senin kadar dikkatli biriyle aynı sırada oturduğum için şanslıyım,” dedi.
İşte o an, okulun öğretemediği bir şey öğrendiler: dayanışma.
Okulun Gerçek Dersi: Birbirimizi Anlamak
Yıllar geçti. Ali mühendis oldu, Zehra öğretmen. Ali şehirdeki bir şirkette çalışıyordu, stratejiler kuruyor, ekip yönetiyordu. Zehra ise küçük bir köy okulunda çocuklara okuma yazma öğretiyordu.
Bir gün Ali’nin yolu o köye düştü. Tesadüf mü, kader mi bilinmez — o köy Zehra’nın köyüydü.
Okulun bahçesine girdiğinde, Zehra çocuklarla oturmuş masal anlatıyordu. Ali gülümsedi, “Sen hâlâ kalemle değil, kalple öğretmeye devam ediyorsun,” dedi.
Zehra ise cevap verdi: “Sen hâlâ planlarla mı yaşıyorsun, yoksa bazen hislerine de yer veriyor musun?”
İkisi de sustu, çocukların kahkahaları arasında eski günleri hatırladılar.
İşte o an Ali anladı:
Okulun asıl kazandırdığı şey bilgi değilmiş. İnsan olmayı, birbirini anlamayı ve birlikte yürümeyi öğretirmiş.
Küresel ve Yerel Bir Gerçeklik
Bugün dünyanın dört bir yanında çocuklar okula gidiyor. Kimisi kilometrelerce yürüyor, kimisi servise binip uyukluyor, kimisi tabletle ders işliyor. Ama hepsinin yolculuğu aynı yere çıkıyor: kendini keşfetmek.
Küresel ölçekte okul, toplumların geleceğini inşa eden temel kurum. Finlandiya’da okul demek yaratıcılık demek, Japonya’da disiplin demek, Türkiye’de umut demek. Ama hepsi aynı kökten besleniyor: öğrenmek, paylaşmak, birlikte büyümek.
Yerel ölçekte ise okul, sadece ders değil, hayatın küçük bir modeli.
Kimi için sabrın, kimi için dostluğun, kimi için kendi sesini bulmanın yeri.
Ve belki de en önemlisi: okula gitmek, bir çocuğun “ben de varım” diyebilmesidir.
Forumdaşlara Soru: Sizin Yolunuzun Kazancı Ne Oldu?
Forumdaşlar, hepimizin bir “okul yolu” var. Kimi toprak, kimi taş, kimi şehir caddesi. Ama her birimiz o yoldan geçerken bir şey öğrendik: birine yardım etmeyi, haksızlığa ses çıkarmayı, kendi potansiyelimize inanmayı.
Belki siz de hatırlarsınız…
Bir öğretmenin bir cümlesiyle dünyanız değişmiştir.
Bir arkadaşınız size güvenmiştir.
Ya da ilk defa tahtaya kalktığınızda kalbiniz güm güm atmıştır.
O yüzden soruyorum:
Okula gitmek size ne kazandırdı?
Bilgi mi, dostluk mu, yoksa kendinizi bulma cesareti mi?
Belki de en büyük kazanç, her sabah o yola çıkarken, öğrenmeye açık bir kalp taşımaktı.
Ve kim bilir… Belki hâlâ o yoldayız, sadece çantamız biraz ağırlaştı.
Forumdaşlar, bu akşam size bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki birçoğumuzun geçmişinden bir parça bulacağı, belki de çocukluğumuzun o unutulmaz kokusunu hatırlatacak bir hikâye… Çünkü “okula gitmek” sadece bir zorunluluk değil; bazen bir hayat dersi, bazen bir umut ışığı, bazen de bir insanın kendini bulduğu yolculuktur.
Köyün Son Evinden Başlayan Yol
Küçük bir Anadolu köyünde, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola çıkan iki çocuk vardı: Ali ve Zehra. Ali, on yaşında; aklı hep bir şeyleri tamir etmekte, hesaplar yapmakta, "nasıl daha hızlı gideriz" gibi pratik sorulara takılmakta. Zehra ise aynı yaşta ama bambaşka bir dünyada yaşar gibi — her sabah gökyüzüne bakar, kuşların yönünü izler, yolda gördüğü her insana gülümser.
Okul köyün öte ucundadır, ama onlar için bu yol sadece “okula giden yol” değildir. Ali için bu yol, sorun çözmenin, kendini kanıtlama arzusunun sembolüdür. Zehra içinse anlam bulmanın, insanlarla bağ kurmanın yoludur.
Bir sabah, kar yolları kapatır. Okul yolu buz gibi, ayakları ıslaktır. Ali öfkeyle, “Keşke okul köyde olsaydı!” der. Zehra ise gülümseyip, “Belki de öğrenmek bazen biraz üşümektir, Ali…” diye cevap verir.
İşte o an, iki farklı dünya aynı yolda yürümeye devam eder.
Ali’nin Stratejisi, Zehra’nın Sezgisi
Ali’nin kafasında hep planlar dönerdi. “Matematikte nasıl daha iyi olabilirim, öğretmen neden tahtaya beni kaldırmıyor, nasıl fark edilirim?” Hep bir çözüm peşindeydi.
Zehra ise duygularla düşünürdü. “Öğretmen bugün yorgundu, Ahmet arkadaşım üzgündü, acaba neden?” diye içinden geçirirdi.
Bir gün öğretmenleri sınıfa bir ödev verdi: “Okula gitmek size ne kazandırır?”
Ali hemen defterini açtı, maddeler sıraladı: Bilgi öğreniriz, meslek sahibi oluruz, para kazanırız, düzenli oluruz…
Zehra kalemini eline aldı, bir süre düşündü. Sonra tek cümle yazdı:
“Okula gitmek, insan olmayı öğrenmektir.”
Ertesi gün öğretmen, Zehra’nın cümlesini sınıfta okudu. Sessizlik oldu. Ali bir an düşündü, “Bu kadar basit cümleyle nasıl bu kadar derin bir şey anlatılır?” diye içinden geçirdi.
O günden sonra Ali, sadece çözüm aramayı değil, anlam aramayı da öğrendi.
Bir Gün Okula Gitmemek...
Bir sabah Zehra gelmedi. Ali ilk kez onun yokluğunu fark ettiğinde, sessizlik sınıfın içine doldu.
Akşam öğrendi ki Zehra’nın babası hastalanmış, birkaç gün okula gelemeyecekmiş. O gece Ali ders çalışmadı. Pencereden dışarı baktı, köyün üstüne çöken kar sessizdi. İçinden geçen tek şey şuydu:
“Okula gitmek sadece kendin için değil, birileri seni beklediği için de önemliymiş.”
Ertesi sabah Ali Zehra’nın evine gitti. “Dersleri kaçırma diye notları getirdim,” dedi. Zehra’nın gözleri doldu. “Senin kadar dikkatli biriyle aynı sırada oturduğum için şanslıyım,” dedi.
İşte o an, okulun öğretemediği bir şey öğrendiler: dayanışma.
Okulun Gerçek Dersi: Birbirimizi Anlamak
Yıllar geçti. Ali mühendis oldu, Zehra öğretmen. Ali şehirdeki bir şirkette çalışıyordu, stratejiler kuruyor, ekip yönetiyordu. Zehra ise küçük bir köy okulunda çocuklara okuma yazma öğretiyordu.
Bir gün Ali’nin yolu o köye düştü. Tesadüf mü, kader mi bilinmez — o köy Zehra’nın köyüydü.
Okulun bahçesine girdiğinde, Zehra çocuklarla oturmuş masal anlatıyordu. Ali gülümsedi, “Sen hâlâ kalemle değil, kalple öğretmeye devam ediyorsun,” dedi.
Zehra ise cevap verdi: “Sen hâlâ planlarla mı yaşıyorsun, yoksa bazen hislerine de yer veriyor musun?”
İkisi de sustu, çocukların kahkahaları arasında eski günleri hatırladılar.
İşte o an Ali anladı:
Okulun asıl kazandırdığı şey bilgi değilmiş. İnsan olmayı, birbirini anlamayı ve birlikte yürümeyi öğretirmiş.
Küresel ve Yerel Bir Gerçeklik
Bugün dünyanın dört bir yanında çocuklar okula gidiyor. Kimisi kilometrelerce yürüyor, kimisi servise binip uyukluyor, kimisi tabletle ders işliyor. Ama hepsinin yolculuğu aynı yere çıkıyor: kendini keşfetmek.
Küresel ölçekte okul, toplumların geleceğini inşa eden temel kurum. Finlandiya’da okul demek yaratıcılık demek, Japonya’da disiplin demek, Türkiye’de umut demek. Ama hepsi aynı kökten besleniyor: öğrenmek, paylaşmak, birlikte büyümek.
Yerel ölçekte ise okul, sadece ders değil, hayatın küçük bir modeli.
Kimi için sabrın, kimi için dostluğun, kimi için kendi sesini bulmanın yeri.
Ve belki de en önemlisi: okula gitmek, bir çocuğun “ben de varım” diyebilmesidir.
Forumdaşlara Soru: Sizin Yolunuzun Kazancı Ne Oldu?
Forumdaşlar, hepimizin bir “okul yolu” var. Kimi toprak, kimi taş, kimi şehir caddesi. Ama her birimiz o yoldan geçerken bir şey öğrendik: birine yardım etmeyi, haksızlığa ses çıkarmayı, kendi potansiyelimize inanmayı.
Belki siz de hatırlarsınız…
Bir öğretmenin bir cümlesiyle dünyanız değişmiştir.
Bir arkadaşınız size güvenmiştir.
Ya da ilk defa tahtaya kalktığınızda kalbiniz güm güm atmıştır.
O yüzden soruyorum:
Okula gitmek size ne kazandırdı?
Bilgi mi, dostluk mu, yoksa kendinizi bulma cesareti mi?
Belki de en büyük kazanç, her sabah o yola çıkarken, öğrenmeye açık bir kalp taşımaktı.
Ve kim bilir… Belki hâlâ o yoldayız, sadece çantamız biraz ağırlaştı.